1.Hikâye:

Normal şartlarda, bacaklarının arasından akan ilk kan, regl olduğu ilk gün akacak olan kan olmalıydı. Ancak, onların yaşadığı topraklarda, daha regl olmadan, bacaklarında, kol altlarında tüy bitmeden, - kadınlık nedir, adı dahi anılmaz bir zamanda- evlendiriliyordu kızlar. Ve o gün bacaklarının arasından, kalın ve tüylü bir penisin zorlaması ile akan sıcakkan karşılardı kadınlık gururlarını. Kanlı çarşafı, büyük bir başarı örneği gibi sallardı erkek, evin damından. Sanırsın ülkeler keşfetmiş, kıtalara hükmetmiş. Hazların verdiği keyifle, ağzı ile kulakları bir olur, ağzının içindeki çürük dişler parlardı. Daha bacağının arasındaki acıyı dindirmeden mutfağa koşturulurdu kız. Ağlasa Fırat olur, Dicle olur çağlardı hüznü. Ama ona bile izin vermezdi, zalimin zulmü.
— Ah elleri kınalı kuzum.
Gözleri sürmeli kuzum.
Anasının nar tanesi,
nur tanesi kızım, diye ağıt yakan annesi, kızının düğünü şerefine değil de, kendi yaşadığı ilk günün film karelerini gördüğü için gözleri önünde, ağlardı.
Nujin.
İsmi Nujin’di. Kendi dilinde anlamı yeni yaşamdı. Annesi, o yöredeki kadınların bahtı gibi olmasın bahtı diye koymuştu bu ismi.
—Yepyeni bir yaşamı olsun kızımın demişti… Ama olmadı. Nujin, daha on iki yaşında, vajinasını delip geçen bir penisin, vücuduna bıraktığı hiv virüsü yüzünden, on üç yaşının ikinci yarısını göremeden öldü. Kaldıramadı bedeni bu hastalığı. Kırk gün kırk gece, şanlı düğünün üzerinden tam bir yıl dört ay beş gün sonra öldü.
Otopside çıkan sonuç bile değiştiremedi, yöre halkının kararını. Halk meclisi vermişti kararı. Bu kız bozuktu. Bu yüzden öldü demişlerdi. O yüzden, ailesi küçük kızlarını vermeliydi karşılığında. Nujin’in küçük kardeşi Asmin’i verdiler Nujin’in karşılığında.
Küçük bir kaplumbağası vardı Nujin’in. Her gün marulla beslerdi onu. Kardeşi Asmin’le gizlice bakarlardı ona bahçede. Erkek kardeşleri bir görse alırlar diye korkudan kaçamak severlerdi onu.
— Adını ne koyacağız, demişti Asmin. Nujin önce düşünmüş, ardından kardeşinin anlamayacağını bilse de doğruyu söylemişti Ona.
— Ona isim koymayacağız kardeş. Beni istemeye geldikleri gün, mutfakta kahve yaparlarken duydum. Annem bana güzel yaşayım diye bu ismi koymuş. Ama benimde bahtım onlarınki gibiymiş.
— Neden, diye sormuştu Asmin. Ama sorusunu neden sorduğunu bilmez bir vaziyette kaplumbağaya dalmıştı. Nujin ise derin bir iç çekerek,
— Evlendiriyorlar ya beni Maho’nun Hasan’la. Ondandır her halde. Hem bize okulda öğrettikleri derslerde Türkçe konuşuyoruz, ama ismimiz Kürtçe. Öğretmende kızıyor. Hiç birinizde Türkçe isim yok mu, diyor. Keşke hepimiz aynı dili konuşsaydık…







2.Hikâye:

Otelin 3737 numaralı odası Mardin kalesine bakardı. Her sene, gelmeden bir hafta önce ayırtırdı bu odayı. Odanın penceresinden Mardin kalesini izleyerek nargile keyfi yapardı. Ama bu gelişinde buna pek zaman bulamayacak gibiydi.
Önünde iki hasta kaplumbağaya, Küçük Prens okuyordu saatlerdir. Üç sayfa okuyor, biran durup kaplumbağaları dürtüyor, ölmediklerinden emin oluyordu. Birinin adı Şems, diğerinin Hayyam’dı. Ölmeden önce sevdiği adam koymuştu bu isimleri onlara. O öldükten sonra tek dostu bu iki kaplumbağa olmuş, gözü gibi bakmıştı onlara. Son projeye gidişinde bir hastalık kapmışlar, o günden sonrada düzelememişlerdi. Zaten o projeden sonra hiç birinin hayatı eskisi gibi olmamıştı, olamayacaktı.
Afrika’ya yardım malzemeleri götüren bir konvoyda görevliydi ikisi de. Ormanda ilerleyen konvoya saldırı olmuş, ona zorla tecavüz etmişler, sevdiği adamı öldürmüşlerdi. Ona tecavüz eden adamlardan bir hatıra gibi hiv virüsü bulaştırmıştı ona. Sevdiği adamı kaybetmenin verdiği acıyla hep ölmek istemiş, ancak vücudu direnç göstermiş ve ölümü ona yaşatmamıştı.
İşte o gün bu gündür tek dostu bu kaplumbağalar olmuştu…
Saat sabahın üçünü bulmuş, kitabında son sayfasına gelmişti ki, kaplumbağaları bir kez daha dürtmek ve yaşadıklarından emin olmak istemişti. Ancak bu sefer hiçbir yaşam belirtisi göremiyordu. Anlamıştı öldüklerini. Gözlerinden bir damla bile yaş dökülmeden döndü kitaba. Hemen son sayfayı da okudu ve kitabı kapadı. Yatağından kalkıp çantasından küçük bir kutu çıkarttı. Şems ile Hayyam’ı yavaşça alıp kutuya koydu. Üzerine ceketini aldığı gibi kendini sokağa attı. Köşe başındaki taksiye bindi ve şoföre kaleye gitmesini söyledi. Kaleye geldiğinde şoför,
— Abla, bu saatlerde çok fazla ayyaş olur buralarda, dikkat et istersen, diye uyardı onu. Ancak içindeki acıdan dolayı hiçbir kelimesini anlamadı şoförün. Kafasını hafif sallayarak indi. Kaleye doğru yol aldı. Her bir merdivende sevdiği adamla yaşadıkları güzel anılar geliyordu gözlerinin önüne. Her bir basamakta bir damla düşürüyordu yere. Her bir damla yerle buluştuğunda zelzeleler oluyor, yerle gök birbirine giriyordu. Zirveye ulaştığında artık gözlerinde akacak damla kalmamış, derin bir nefes almıştı kirli havadan. Usulca çıkartıp koydu şems ile Hayyam’ı zirveye.
İçinde buruk bir hisle usulca arkasını döndü ve pis kokulu adamların salyalı ağızlarını gördü. Leş yiyen akbabalar gibi bakıyorlardı ona. Oysa hiç korkmuyor olacak ki, içindeki bütün nefreti kusmak istedi karşısındaki leş yiyicilere.
— Etimi mi istiyorsunuz, diye sordu. Gelin alın öyleyse dedi, gömleğinin düğmelerini koparırcasınız açarak. Sırayla, lime lime ettiler etini… Adamlardan sonuncusu salyalarını akıtırken boynuna, tuttu yakasından.
— Adın ne senin, dedi.
— Hasan, dedi adam dudaklarını onun boynundan çekmeden.
— Hasan, dedi kısık sesiyle kulağına doğru. Sen artık lanetlisin hasan, dedi. Benden aldığın her bir parça, canından birer birer koparcasına öldürecek seni…
İşleri bitince koşar adım kaçtı adamlar. Bilmiyorlardı ondan aldıkları hastalığı. Habersizce gittiler. Oysa dünyadaki birkaç tane canavarı da lanetlemişliğin verdiği huzurla attı kendini Mardin kalesinin surlarından aşağıya.


eS.

0 yorum:

Yorum Gönder

Hakkımda

Fotoğrafım
BAYIM ; siz asla ulaşamayacağınız sokaklara bayraklar asarken , cezayirli mülteci bir kadın bir ispanyolla sevişiyordu.sevişmek en küçük örgüt, aşk en uzun direnişti. BAYAN ; ulaşamayağım sokaklara bayraklar asarken , bana o azmi , istila edilmiş ülkemdeki hiç göremediğim sevgilim veriyor. bir gün istila edilmiş o ülkeye dönüp ; bir kasabada, eski bir evde , onunla kötü şaraplar yudumlayacağım hayali ,sence aşk değil mi?



Followers

Sample Widget